teşrik-i mesai

2 Mayıs 2010 Pazar

ön sevişme…

Hani siz, hiç bilmediğiniz bir histerinin, kıldan ince, kılıçtan keskin Sırat’ında geldiniz ya; günlerden ukdeli bir dündü hani, dudağınız seğiriyordu öyle kendinizden, hani, çok mundar Elif_Be’ler çizmiştiniz boşluğa, yorgun bi’ hattattı şu hovarda elleriniz?..

(…ben yine kâğıtlar katlıyordum hani, gemiler birikiyordu hiç durmadan? Aylar_yıllar geçiyordu, havaleler_cüzzamlar geçiyordu, sonra ihtilaller_cuntalar gelip geçiyordu, hani yine geçmiyordu yalnızlıklar, kortej böylece up’uzuyordu…)

Derken gemiler vuruyordu karaya, biz Fetih diyorduk düştüğümüz her adaya. Tanrısız, Cuma’sız, bir ıssız arıyorduk oysa sonra gene adresler birikiyordu, hani bir sarım bi esrardı hani, olanca kumanyamız,hep aynı bayat öznelerdik kendimize, gene tiksiniyorduk, gene tiksiniyorduk, içimiz kaldırmıyordu aslını hani; ulu orta çürüyorduk?

...bi köşeye kıvrılıp gebermekti oysa olanca müstahakkımız!

Birimizin tılsım dediğine, öbürümüz kalsın diyorduk, laf uzuyordu da hani bağlayacak bir yüklem arıyorduk… Anımsasanıza.

Hah işte, yani diyordum ki size; biz işte o günlerden zanlıyız birbirimize. Tanışmasak!

...ya meşgulsünüz ya yorgunsunuz sonra ya da bilmem ne. Ne sıkım bi’şey yani bu tokalaşmak. Hem neden bunca isim biriktirir insan kendine, sıçıp sıvamayacaksak?

mürur-u zaman:

ahlak masası..

Yanıtları sallamayan bir kadın; belasını mı arar soru üstüne soru sorarak, hem kim inanır buna... Keşke biraz zamanınız olsa, hevesiniz olsa, birkaç küfrünüz olsa keşke, bla bla… ana avrat bi bağırsak!

...kelimeler kelimelerle savaşır bilirsiniz her türlü uykusuzlukta. Siz gene benden duymamış olun; yalan da değil hani; sizi bile sevdiğim gelirse bir gün aklınıza. Omzunuzdan aşağı dökülesi bir içim var benim. Taşlanası bir tarihim. Şeytan çıkarılası bir ahvalim, hadi sevişsek ya!..
…hem kim takar, yarın yok saydığını?...

O elleriniz en temiz bir kaç yıl yatar bende; hevesiniz tedavülden kalksa da. Nasılsa kendiliğinden uzar tırnaklar, yatsılar mumlar uzar öyle duvarda. Duvarda çifte su verilmiş harakiri gölgesi, biraz infilak, bir kaç beyaz tel uzar.

Gidenler müebbet kalır aklımızda.

...sanki terk etmesek unutulacağız, sanki terk etmesek hiç hatırlanmayacağız, hadi sevişsek ya! Basıp gitsek hemen, düşsek ya sokaklara, it gibi girsek birbirimize baştan, ne gerek var bunca soysuzluğa.

aşk-ı memnu:

kapalı gişe.

Bi’ varmışsınız bir yokmuşsunuz mesela… Kalp kırıkları bırakmışsınız ardınızda, elbet yolu bulmuşsunuz, geri bile dönmüşsünüz; bi’ şey söylesenize, hadi sevişsek ya! Bunca yalnızlık kimin işine yarar?
...bunca koltuk, bunca sinema, kayıp eşya ofisleri, kimin işine yarar o sansürlü film kareleri?

Nasılsa toprak toprağa, sevgililer kayıplara, sözler amneziye karışır değil mi, hadi çözülsek ya! Bir şey söylesenize!

önsöz:

kağıt sessizliği.

...beyaz Antartik… üşümeye konmuş kıta… yeniyetme bir aysberg rotası girsin aramıza;
biz
sizi
başka bilirdik.



S.B.C