devro 'dan

10 Temmuz 2009 Cuma

ısterdım
kosmak
kosmak ve atlamak ucurumundan ruhumun
varolusun bosluguna
ısterdım
gozler kapalı
kafa sarhos
unutmak adımı bıle
unutmak
hangı yılda yasadıgımı

gencken
baglardım cıtalı ucurtmamı yaslandıgım agaca ve kaldırırdım kadehımı
gerçeklestıremedıgım tum hayallerımın serefıne
susardım benı kırdıgında ınsanlar hep surardım ölümüne

sonra belkı
hava kararır yagmur yagardı
olen arkadaslarım gelırdı yanıma
bırı sıgaramı yakar
dıgerı bı fıkra anlatırdı

oglum derdı uzulme evren 15 mılyar yasında
sen 60 yıl yasıycan yarısı bıttı bıle

sonra yururdum evıme kaldırımın ortasındakı cızgıden eller cebımde
uzanır yatagıma ve aglardım
sessızce..

yokum..

1 Temmuz 2009 Çarşamba

Var la yok arasına sıkışmış, bakıp ta görmeyen bir çift göz, işitmeyen kulak… vel hâsıl duyarsız mıyım? Çok şeye tanık olmuş bir duvar misali… Süzülerek gelin gibi renk armonisi yaratan çiçeklerde öksüz kaldı benden yana… Çiçekleri severim oysa…Yılların çetelesi mıh gibi aklımda saklı kaldı… Sadece bu… Bu işte… Ne atılan nutuklarda, ne unutulan sözlerde takıldım… Önüme bakmadım hiç… Hep dikti başım. Dik ve mağruru oynamayı sevdim… Kendimle yarıştım. Hep kalabalıklar içinde yalnız… Söz de de özde de… Söz söyledim tokat gibi çarptı duvarlara… Duvarlardan ses geldi… İnsandan tıs yok… Yürürken adımlarım yeri kucaklarcasına sertti… Fincancı katırlarını ürküttü mü ne? Üzerine çekti hak etmediği şimşekleri… Durup dururken mi yalnızlaştı hep… Neden? Öğretilen doğrular mıydı? İnsanın çıkarına değişken sözde doğrular mıydı? Sahi neydi? Hak ve adalet duygularının zamana göre oynadığı tahtere valli oyunu muydu bu? Sıkıldım artık… Mış gibi yaşamaların içinde yapayalnız kalpleri görmekten… Ve sahte gülüşleri seyretmekten…Can,can en çok takıldığım anlam yüklü olması kelime…Akan sular durmalıydı..Oysa nerde,nerde can olmak…Can olmak bu kadar zor muydu? ha…Sahi çok mu zordu?Kendi kanından bile kaçışları yaşamak..Nerde can…Küçücük çıkarlar uğruna yakılmış gemiler…Derya da sessizce dalgalarla boğuşmak neye değdi?Hiç gelmedi ki insan denizine vefa…Bir pula satılan vefanın vefasızlığına neden ağıtlar yaktık uzun uzun…İnsanoğlunun tanımadığı limanlara rüzgarlar ektik farkında olmaksızın mı acaba?Gün doğuşunun o muhteşem güzelliğine yüz çevirerek hep gün batımı hüzünlere dalıp ağlamaklı oluşumuz neden di?Hep bekledik gelenimiz olacak diye…Anne yavrusunun yolunu gözledi…Can cananını,dost yarenini…Ne gelen vardı ,ne giden…Ay ışığında geceyi yaren bildik gönüle..Gündüzün güneşinde kamaştı gözlerimiz ve göremedik…Ne yazık!Yokum hiçbir şeyde…Hiçbir yerde yokum…Gönül çağlayanının önünde setleri yıkarak koştum…Yorulmaksızın…Ama yoruldum işte…Ne Mevlana’nın dünyalara bedel hoşgörüsü,ne Pir Sultanın haksızlığa baş kaldırışı,Hacı Bayram Velinin Balım sultan ı sahiplenişi vardı bu devirde…Darağacı hep kurulu…Giyotinler hazırdı hep biçmeye Fransız usulü..İngiliz entrikaları hiç bitmedi ki…Oyunlar oynandı dizi dizi…Ne kadar çok senarist varmış meğer..Yorulmaksızın bir daha,bir daha seyredilen…Kulaklarımı tıkadım ve gözlerimi bağladım…Bu dünyayı çirkinleştiren her şeye bayrak açtım bende…Yokum…Hiçbir şey de yokum!!!...Oynamıyorum işte…