13 Nisan 2010 Salı

koskoca bir boşluk; nereden çıktığı bellisiz, dolup dolmayacağı muamma.. belki kaybettiğim hiçbir şey yok. ama, en acısı, varsa bile neyi yitirdiğimi tam olarak bilemiyorum. hep bir yarım kalmışlık hissi yaşama riski. geçecek büyük olasılıkla. hiçbir şey olmamış gibi var olacak belki her şey. ama şu anki hiçliktir, yitik..
güneşin en tepede olduğu vakit, duygularım kan ter içinde.. bir uğultu var sanki.. bahar kokulu yarınlarıma sabotaj hazırlığında olan sözlerin yakalanmış az ötemde..
kelepçe vurmuşlar kimliğine, arasından geçtiğin kalabalık bilinçli bir linç girişiminde... akşam olup karanlık havaya hükmetmeye başladığında, dağılıyor öfkelerim...kalıyorum yine çaresizliğimle baş başa..öylesine güçlü ki hasretin, ama bak yaşıyorum hala bugünde ölmedim...

mürur-u zaman

5 Nisan 2010 Pazartesi

nasihat gibidir uzağınız, dudaklarınız, o ellerinizin hacivat gölgeleri, kitaplara yazılan parmak izleriniz.. belkiler, keşkeler, derken ukdeleriniz..

ay büyüyor uzağınızda, firari maviye kesiyor deniz, nasıl da çekiliyorum çeperinizden bilmezsiniz, su kırılır bilmezsiniz, taş büyür bilmezsiniz, nasıl da değişir birden iklim-i akdeniz..

ceplerimde kum, ceplerimde kum, sonra yine kum buluyorum yokluğunuzda, küskün kimyalar oynaşıyor kalahari kulaklarımda. sizse hercai bi’ serap gibisiniz. Ne çok vaadiniz var.. ne çok vaadiniz var, ne çok.



‘’öznemizde geçmiş zaman kipleri, origamiler.. mürur-u zaman sesleri’’



ne çabuk unutuyorsunuz.. ne çok, unutuyorsunuz... ah ne çok.. ceplerimde DO, ceplerimde RE, ceplerimde Mİ ölüleri.. rahmaninof, çakal sesleri, ceplerimde, acem aşiran mezarlık siluetleri sonra. çifte Sİ verilmiş bi’ gramofon gibisiniz oysa. parlıyorsunuz, kreşendonuz sarı-sepya.

yani bilirsiniz, nefes döner bilirsiniz, dil yerinden oynar, ses sese eklenir, hece vahye tutunur… derken sesliler, birden yaylılar, sonra bilirsiniz, aniden peyda olur cümle sayıklamalar…



‘’…öznemizde gizli bağlaç ekleri.. Mikadolar.. Tebdil-i mekân zafiyetleri..’’



SBC.